Kanser Nedir?

Kanser Nedir?
Kanser kelimesi latince cancer’den
gelmektedir. Yengeç demektir. En eski kayıtlar,
hipokrat zamanına kadar gidiyor. Özellikle cilt ve
meme de oluşturduğu çekintiler sebebiyle yengeçe
benzediği için bu ismi uygun görmüş, Hipokrat.
Daha sonraki antik dönem
kayıtları ve ortaçağ
kayıtlarında tedavisi mümkün olmayan bir hastalık olarak
tanımlanmış ama modern tıp bilimi ve hastalıkların
biyolojisinin giderek anlaşılması sayesinde bugün pek çok
kanser tipini artık tedavi edebiliyoruz.
Ben kısaca basit bir dille kanser hücrelerinin davranışını
anlatmaya çalışacağım. Vücut, tam anlamıyla bir denge
sisteminden oluşur. Bütün hücreler birbirinden habersiz
bütünün bir parçası gibi hareket ederler. Aralarında
haberleşmek için kullandıkları sinirsel ve endokrin haberleşme yöntemleri vardır.
Bir hücre tek başına, bütünü bilmez ama tamamen onun bir parçası gibi hareket
eder. Deryanın içindeki bir su damlası nasılsa öyle. Buna latince homeostasis
diyoruz. Vücudun dengede olma hali. Bugün çok küçük bir kısmını
aydınlatabildiğimiz ama tam anlayamadığımız gerekçelerle bir grup hücre,
kendiliğinden kontrolsüz çoğalmaya başlar. Vücudun dengesini sağlayan
sistemler ise gene çok azını bildiğimiz nedenlerle yetersiz kalır. Bu şekilde,
genetik olarak bozulan, işlevini kaybeden, yaşlanan hücreler vücut tarafından iki
yola sevk edilir, ya kendi kendisini yok etmesi istenir (apoptozis) kontrollü intihar
eylemi, yada nekroz-çürüme yoluna gider ve vücudun askerleri sonrada çöpçüleri
tarafından temizlenirler.
Kanserleşen hücrelerde ise bu yollar etkisiz kalır. Her gün yüzlerce
hücrenin yapısı bozulur ve kontrolsüz çoğalma yoluna giderken bir an gelir bu
yöntemler etkisiz kalır ve bir grup hücre isyanı başlar. Bu hücre topluluğunun son
hedefi nedir? Çıktıkları hücreyi andırırlar ama yapıları değişmiştir, kontrolsüz
çoğalmalarından belki, yada hızlı büyümeleri sebebiyle oksijen ve besin
kaynaklarına tam ulaşamamalarından, biraz eciş bücüş görünürler.
Sonuçta büyük ve kararlı yapıyı, vücudun dengesini (homeostazis)
bozana kadar da sessiz kalırlar. Gün gelir ağrı ile, bazen iştahsızlık, kansızlık,
halsizlik ile kendini gösterirler. Sinsice büyümüş artık dengeyi bozmuşlardır.
Buradan sonra, ya kontrolsüz olarak büyümeye ve çoğalmaya devam
edeceklerdir ya da bulundukları yerde ve dağıldıkları alanda kökleri kazanarak vücudun dengesi tekrar tesis edilecektir.
Kanser kelimesi latince cancer’den
gelmektedir. Yengeç demektir. En eski kayıtlar,
hipokrat zamanına kadar gidiyor. Özellikle cilt ve
meme de oluşturduğu çekintiler sebebiyle yengeçe
benzediği için bu ismi uygun görmüş, Hipokrat.
Daha sonraki antik dönem
kayıtları ve ortaçağ
kayıtlarında tedavisi mümkün olmayan bir hastalık olarak
tanımlanmış ama modern tıp bilimi ve hastalıkların
biyolojisinin giderek anlaşılması sayesinde bugün pek çok
kanser tipini artık tedavi edebiliyoruz.
Ben kısaca basit bir dille kanser hücrelerinin davranışını
anlatmaya çalışacağım. Vücut, tam anlamıyla bir denge
sisteminden oluşur. Bütün hücreler birbirinden habersiz
bütünün bir parçası gibi hareket ederler. Aralarında
haberleşmek için kullandıkları sinirsel ve endokrin haberleşme yöntemleri vardır.
Bir hücre tek başına, bütünü bilmez ama tamamen onun bir parçası gibi hareket
eder. Deryanın içindeki bir su damlası nasılsa öyle. Buna latince homeostasis
diyoruz. Vücudun dengede olma hali. Bugün çok küçük bir kısmını
aydınlatabildiğimiz ama tam anlayamadığımız gerekçelerle bir grup hücre,
kendiliğinden kontrolsüz çoğalmaya başlar. Vücudun dengesini sağlayan
sistemler ise gene çok azını bildiğimiz nedenlerle yetersiz kalır. Bu şekilde,
genetik olarak bozulan, işlevini kaybeden, yaşlanan hücreler vücut tarafından iki
yola sevk edilir, ya kendi kendisini yok etmesi istenir (apoptozis) kontrollü intihar
eylemi, yada nekroz-çürüme yoluna gider ve vücudun askerleri sonrada çöpçüleri
tarafından temizlenirler.
Kanserleşen hücrelerde ise bu yollar etkisiz kalır. Her gün yüzlerce
hücrenin yapısı bozulur ve kontrolsüz çoğalma yoluna giderken bir an gelir bu
yöntemler etkisiz kalır ve bir grup hücre isyanı başlar. Bu hücre topluluğunun son
hedefi nedir? Çıktıkları hücreyi andırırlar ama yapıları değişmiştir, kontrolsüz
çoğalmalarından belki, yada hızlı büyümeleri sebebiyle oksijen ve besin
kaynaklarına tam ulaşamamalarından, biraz eciş bücüş görünürler.
Sonuçta büyük ve kararlı yapıyı, vücudun dengesini (homeostazis)
bozana kadar da sessiz kalırlar. Gün gelir ağrı ile, bazen iştahsızlık, kansızlık,
halsizlik ile kendini gösterirler. Sinsice büyümüş artık dengeyi bozmuşlardır.
Buradan sonra, ya kontrolsüz olarak büyümeye ve çoğalmaya devam
edeceklerdir ya da bulundukları yerde ve dağıldıkları alanda kökleri kazınarak vücudun dengesi tekrar tesis edilecektir.

WordPress.com ile böyle bir site tasarlayın
Başlayın